20 Mayıs 2025 Salı

Kaçmak ya da kaçmamak işte bütün mesele bu!

     Koyu kahvesinden bir yudum aldı.Oturdu, bilgisayarını açtı. Ara ara internete girer, ikibinli yılların reklamlarını açar, o dönemin programlarını tarar medya dünyasının içine dalardı. Geçmişe ait biri olduğunu yeniden hatırlamak içindi bunlar. Çünkü büyümek, psikiyatrik ve nevrotik rahatsızlıkların dallanıp budaklandığı bir ağaçtan boyunun uzanabildiğini koparmak ve hatta açgözlülüğe kanıp ikişer üçer almaktı. Nasıl olsa bir komşuya yakalanma derdi yoktu. Çünkü acı, kamulaşmıştı. Mutluluk, kıpkırmızı bir devrimle yerinden edilmiş, parçalara ayrılmış, tüm aptallara biraz biraz dağıtılmış ve acı tüm halkın ortak yararına açılıp insanlığın geçim ve yaşam kaynaklarından biri olmuştu. Tabi o da acıdan payını almış, düşüncelerinin sıcak harlı suyuna elemi atmış yavaş yavaş çözülmesini seyrederken sigara dumanını göğe süzüyordu. Penceresine konan bir kumruya odaklandı. Yalnızlıktan bunaldı. Günlerdir dışarı çıkmıyor, bulaşıklarını yıkamıyor ve sigara almaya bir haftadır gördüğü tek insan olan kapıcısını gönderiyordu. Kitapların altında ezilmeyi severdi, edebiyat kamçılamalıydı, rahatsız etmeliydi. Ağırlığı olan her kitap ruha batan birer iğneydi. Kanatırdı ve her kapanan yara ruhu daha da güçlendirirdi.  Kumandayı almaya üşendi. Telefonundan video kaydırırken geçen her saniye kayıptı, farkındaydı. Ama o da hayatın döngüsünde savrulmuş, kaybolmuş ve bulunamamıştı zaten. Sonunda kalkıp televizyonu açtı, karanlık odaya dolan mavi ışık eski sıcak günlere götürdü onu. Aile evinde, geç uyumayı büyüklük sandığı kış gecelerine. Büyümek, sigara ve eroinden bile daha zararlı bir alışkanlıktı esasında.Özenmek yersizdi, başlamak zulüm, bırakmak imkansız.Gece haberlerine takıldı gözü kanallar arası aktarmalı gezinirken. Komşusunu, pompalı tüfekle vuran bir cani, küçük kızını taciz eden bir baba. zincirleme bir kaza. Aslında insanı sarsan bu kötülükler o kadar alışılagelmişti ki bazı coğrafyalarda, haberler bile şaşırtmıyordu. Zor olan buydu. Her gün devam eden zincirleme hüzün tamlaması. Meteorolojiye göre hafta başından itibaren anksiyete sıcakları baş gösterecekti. Sivrisinekler uyanacak, balkondan sorgusuz sualsiz misafirliğe girip, bilindik melodilerini çalacaklardı. Psikolojisi çiğnenip atılmış bir sakız gibi olduğundan, her gün duyduğu çınlamaya sinek gürültüsü eklenecek, ücretsiz, halka açık bir filarmoni orkestrasına dönüşecekti kulakları. Az sonra bir polisiye dizi başlayacak, iki saat toplumu oyaladıktan sonra  yerini mental sağlığı piç eden sabah programlarına bırakacak ve kim bilir kim kimin kızıyla kaçacak, kim bir ihale uğruna köy muhtarı ile yatacaktı. Evlilik programlarında bir kız yine kendini yaşam standartlarını ömründe tatmadığı bir adama yamamaya çalışacak, öğlen haberlerinde bir çocuk cinayeti zamanaşımı bahanesiyle ertelenecek, katiller elini kolunu sallaya sallaya dolaşmaya devam edecekti. Pencereden havalanan kumru, balkondan balkona konacak, bazen bir çiftin kavgasına, bazen seksin buğulu görüntüsüne, bazen balkondan intihar eden sigara küllerine şahit olacaktı. Tüm bunlara şahit olmamak için kafayı vurup yatmayı seçti. Üzerine pikesini çekti, koltuğa doğru kendini bıraktı, mayıştı, ve çocukluğunda dinlediği cızırtıyla karışı Adile Naşit masallarını hatırladı. Şimdi kaçmanın ve herkes uyanırken isyana kalkışıp uyumanın tam sırasıydı. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder