Haneke Sineması'nın İlk İncisi: The Seventh Continent.
Öncelikle herkese baş selamı,
Yerli undergorund sinemaya aylarını, yıllarını feda etmiş bendenize Alman sinemasını sevdiren yönetmenden ve izlediklerim arasında en sevdiğim filmi olan Yedinci Kıta filmini kendi fikirlerimle analiz etmeye yelteniyorum. sürç-ü lisan ettiysek affola. Varoluş ve Hayatın anlamı meselesi insanoğlunun ezelden beri sorgulamakta direttiği, didik didik ettiği meselelerdendir. Felsefe tarihinde şüphesiz en mühim problem tanrı varlığı problemi olmuştur hemen ardından varoluş sorunu gelir. Haneke de bu konuda Sartre gibi düşünmüş olacak ki "Varoluş özden önce gelir" düşüncesiyle insanın kendi benliğini biçimlendirmesini yine kendine bırakmış dolayısıyla hayatın anlamı olmadığı tezinden hareketle Duygusal Buzlanma Üçlemesindeki ilk film olan Yedinci Kıta'yı 1989 yılında izleyicilerin önüne sunmuştur. Rathatsız etmekten haz alan Haneke, zannımca modern zamanın Sokratesidir. Keza Sokrates yaşadığı dönemde kendisini bir at sineğine benzetmiştir. At sineği, konar, rahatsız eder, farkındalık oluşturur. Annesi o dönemde ebelik yapan Sokrates de Doğurtma Yöntemi tezini ortaya atmış ve insanlara durmadan soru sorarak onların içindeki potansiyeli açığa çıkarma misyonu üstlenmiştir çünkü ona göre bir köle de aristokrat da aynı bilgi birikimi ile doğar. İşte Haneke de sinemada tam olarak at sineği gibi hareket eder.
Film, çekirdek bir burjuva ailesinin hayatın monotonluğunda bir yaprak gibi savrulmasıyla başlar ve devam eder. Para hırsına sahip terfi almaya çalışan bir baba, kızının bakımıyla ve biçilmiş annelik rolleriyle kapana kısılmış bir anne ve okul çağındaki bir kızın öyküsüdür bu. Ekranda ara sıra beliren kumsal görüntüsü yedi kıta kabul edilen Avusturalya, yani metoforik anlatımıyla huzurlu, sakin, alışılagelmişin dışında bir yaşamı temsil eder. 1 saat 20 dakika boyunca izleyiciyi aynılıkla boğmayı başaran filmde, bu süre içinde tek renk hızlı bir sekstir. Sahte dopamine işaret etmektedir çünkü asıl dopamin yaşamın bu çarkını kırmaktan geçer. Film izleyiciye varoluş sancısını tokat gibi vurur ve çok çarpıcı bir finalle yaraya tuz basar. Sarsan ve ekrana baktıran, kamçılayan, rahatsızlık veren bu filmi okuyan herkese tavsiye ediyorum. Şiddetle. Sağlıcakla kalın.
T.
Hiç yorum yok: